Klavye Tasarımında Ergonomi

Alternatif klavye dizilimlerinin Türkçe için önerileni 1955 yılında İhsan Sıtkı Yener tarafından geliştirilen F klavye. Öyle ki, F klavyeyle daktilo yazım rekorlarının kırılması tuhaf bir gurur kaynağı olarak sunulabiliyor.

Ama Türkçeye uygun klavye tartışmalarında yakın zamanda yeni bir eşik aşıldı: Boğaziçi Üniversitesi tarafından geliştirilen E klavye, klavye dizilimine ‘bilimsel’ bir yaklaşım getiren klavyelerden biri ve Türkçenin ihtiyaçlarına en uygun klavye olduğu savunuluyor. E klavyenin geliştiricisi Mahmut Ekşioğlu, bu klavyenin neden Türkçeye daha uygun olduğunu şu sözlerle savunuyor:

“[E Klavye] ileri teknoloji ve yöntemlerle geliştirilmiş, deneye ve matematiğe dayalı, dünyanın en bilimsel klavyesi…  F klavyede, aşırı yüklenen işaret parmakları uzun süreli yazımlarda yorgunluğa ve dolayısı ile hızda azalmaya neden olacaktır. E-klavye Q klavyeye göre ise yüzde 25 daha hızlıdır… F klavyede yazım yükü parmaklara dengeli dağıtılmamış ve özellikle işaret parmakları aşırı yüklenmiştir. Bugünkü Türkçeye göre yazımın neredeyse yarısı (%46) işaret parmakları ile yapılmakta ve sağ ve sol arasında yük farkı bulunmamaktadır.”

Ergonomik klavye tasarımına ilişkin tartışmalar genellikle hız ve sağlığa atıfla yapılıyor. Görünüşe bakılırsa, klavye tartışmalarında bütün mesele daha az yorularak daha hızlı yazmak. Buradan bakıldığında, Türkçenin harf dizilim özelliklerine uygun bir klavye tasarlamaya girişmek haklı bir çaba gibi görünüyor. Peki çok dilli olarak klavye kullanımı söz konusu olduğunda başladığımız yere mi dönmüş oluyoruz? Bir klavye kullanıcısı İngilizce de yazıyorsa, QWERTY hala iyi bir seçenek mi?

***

QWERTY İngilizce yazılan/okunan evrenin en yaygın klavyesi. Bu nedenle de, dünyanın geri kalanında da en yaygın kullanılan klavye. Ama esasında, QWERTY İngilizceye ya da başka herhangi bir dile uygunluk gibi bir kıstasla tasarlanmış bir klavye değil. Hatta QWERTY daha yavaş yazmayı hedef alarak geliştirilmiş bir klavye.

Bugün kullandığımız QWERTY’nin hikayesi, 19. yüzyıla dayanıyor. QWERTY’nin tasarımcısı Christopher Sholes özel olarak daha yavaş yazmayı esas alan bir dizilimi hedefliyordu. Sholes, dönemin daktilo teknolojisinde daktilo tuşları hızlı bir biçimde birbiri ardına basıldığında oluşan sıkışmayı önlemek için, yazmayı yavaşlatacak bir dizilimi seçmişti. Daktilo yazımını hızlandırmak gibi bir amaç dönemin öncelikli kaygısı değildi. 10 parmakla daktilo yazmak da duyulmuş, görülmüş bir şey değildi. Ortaya çıkan bugünkü QWERTY’ye çok yakın bir dizilimdi. Bu dizilimi kullanarak daktilo üreten Remington & Sons sadece R harfini en üst sıraya yerleştirmişti. Böylece, İngilizcede daktilo anlamına gelen TYPEWRITER sözcüğü sadece en üst sıradaki tuşlar kullanılarak çok hızlı bir biçimde yazılabiliyordu.

RemNoiseless6

Remington & Sons firmasının bu dizilimle piyasaya sürdüğü daktilo öncesinde eşi benzeri görülmemiş bir ticari başarı elde etti. Daktilocular da bu sayede QWERTY dizilimine el alışkanlığı geliştirdiler. Bir anlamıyla, firmanın ticari başarısı QWERTY’nin bugün dahi geçerli bir klavye dizilimi olmasını sağladı.

***

QWERTY’nin İngilizce için de uygun bir klavye olmadığı sıklıkla dile getiriliyor. Tıpkı Türkçeye uygun klavye ihtiyacını savunanlar olduğu gibi, İngilizce için de DVORAK klavyenin hızlı yazıma daha uygun olduğu savunuluyor. Tartışmalar çoğunlukla matematiksel hesaplamalara, bilimsel yöntemle geliştirilen dizilim modellerine atıfla yürütülüyor.

Ama klavye kullanımı artık çok daha fazla hayatımızın bir parçası. Kişisel bilgisayarlarımız, işyerindeki bilgisayarlar, cep telefonlarımızın sanal klavyeleri, ortak kullanım alanlarındaki klavyeler. Liste uzayıp gider. Ve hemen hepsinde QWERTY Latin alfabesinin kullanıldığı hemen her yerde karşılaşacağımızdan neredeyse emin olduğumuz klavye tipi.

Alışkanlıklarımızdan vazgeçmek ne kadar kolay olabilir? Kaç kişi yepyeni bir klavye dizilimine alışmak için çaba sarfetmeye hazır hissedebilir? Kişisel araçlarımızı kullandığımız dile daha uygun olan klavye tipiyle değiştirsek bile, pek çok yerde QWERTY ile karşılaşacağımız muhakkak. Bu da birden fazla klavyeye alışmak zorunda kalmak demek.

Kısacası, mesele matematiksel hesaplamalarla en ergonomik olanın bulunması değil, mesele alışkanlıklar. ‘Bilimsel’ klavye tartışmaları alışkanlıkları nasıl dönüştüreceğine bir cevap veremediği ölçüde, sadece bir hayal ürünü olacak gibi görünüyor.

Bir Cevap Yazın