Geride bıraktığımız ay, TRT Genel Müdürü, Eurovision 2014 birincisi Conchita Wirst’e atıfla, ‘cinsiyeti kabul etmeyen birini canlı yayında gösteremem’ diyerek, Türkiye’nin Eurovision’a kapılarının sıkı sıkıya kapalı kalmaya devam edeceğini açıklamıştı. Önceki yıllarda yarışmadan çekilme gerekçesi olarak oylama sisteminin yarattığı haksızlıklar gösteriliyordu, oysaki. Aslına bakılırsa, söz konusu ‘haksızlıklar’ inandırıcı bir açıklama değildi; çünkü, Türkiye Eurovision tarihinde en büyük başarılarını bu oylama sistemiyle elde etmişti. Sertab Erener‘in 2003’teki birinciliği dışında, Athena (2004), Kenan Doğulu (2007) ve Hadise (2009) dördüncü, Manga (2010) ikinci ve Can Bonomo da (2012) beşinci gelmişti.
Görünen o ki; son açıklamalar muhafazakarlaşan Türkiye’nin Eurovision ile ilgili mutsuzluklarını daha yüksek perdeden ve açıkça ortaya koyuyor: Eurovision’un queer kültürlerle iştiraki Türkiyeli (muhafazakar) yöneticilerin ulusal/kültürel idealleriyle hiç uyuşmuyor -hatta, taban tabana zıt gidiyor.
Şu tespit doğru; Eurovision’un queer bir tarafı var. Ama bu pek de yeni bir şey sayılmaz. Örneğin, 1998 yılında İsrail’i temsil eden trans şarkıcı Dana yarışmayı kazanmıştı. Eurovision tarihinde birincilik elde eden ilk trans şarkıcı aynı zamanda. Başka örnekler de var: Marija Šerifović 2007 yılında lezbiyen temalı performansıyla Sırbistan’ı temsil ederek yarışmada birincilik elde etti. Daha yakın örnekler ise; 2018 yılında Finlandiya adına yarışan lezbiyen şarkıcı Saara Aalto ve İrlanda adına gay aşkını anlatan bir şarkıyı icra eden Ryan O’Shaughnessy. Tüm bunların dışında, özellikle Batı Avrupa’daki LGBTQ toplulukları Eurovision’un izleyici kitlesinin en önemli gruplarından birini oluşturuyor.
Eurovision’daki queer görünürlüğü daha büyük bir toplumsal/kültürel değişimin tezahürlerinden yalnızca birisi. Tarihi 90’lara götürülebilecek, ama esaslı bir değişim dinamiğinin 2000’lere denk düştüğü bir normalleşme sürecinden söz ediyoruz. Tüm bunlar, LGBTQ bireylerin Avrupa’nın saygın üyeleri olduğu fikrinin tasdik edildiğini gösteriyor, kısaca. Eurovision bu Avrupa imgesini kuran güçlü bir kültürel aracıya dönüşmüş durumda. Muhtemelen ilk kez 1956 yılında düzenlendiğinde pek de tahayyül edilmeyen bu Avrupa imgesi, yeni bir kapsayıcılık eşiğini aşıyor aslında.
Türkiye de bu istikametin aksi yönünde gidiyor gibi görünüyor. 1975 yılından itibaren, birkaç istisna dışında, sadık bir üyesi olduğu yarışmadan 2013 yılından beri istikrarlı bir şekilde uzak durmasını başka nasıl yorumlamalı?
Geri bildirim: Türkiye'nin Eurovision serüveninin kısa tarihi |