2010’lu yıllarla birlikte feminist tahayyül popüler mecralarda da yeni bir ilgiye mazhar oldu. Bunda anaakım siyasette Trumpçılığın yükselişi kadar, online ortamlarda kadın düşmanı, homofobik ve eril dilin dizginlenemez yaygınlığının etkisi yadsınamaz. Buna mukabil, politik ve akademik çevrelerin dışında yeni bir feminist dilin icat edildiği zamanları yaşıyoruz. Gaslighting, ghosting, love bombing gibi yeni terimler hızla kabul görüyor. Bu listeye pekala “toksik erkeklik” kavramını da ekleyebiliriz. Gün geçmiyor ki, yeni bir tweet, gazete yazısı ya da blog postası çağımızın belası(!) toksik erkeklikten şikayet etmesin. Toksik erkeklik (ya da erkekler) politik bir tutum alışı kısa yoldan ifade edivermenin joker bir terimi olarak hemen işe koşuluyor. Kavramın alamet-i farikası bunda gizli; yazarına anlatmak istediğini bir çırpıda söyletebilmenin konforunu yaşatıyor. Bu yüzden eleştirel düşüncenin de pratik bir aracı haline geliyor. Ama bu kolaycılığın bazı politik açmazları da yok değil. “Toksik erkeklik” terimi feminist politikaya yaşattığı kısa devre ile eleştiri hattına kolaylıkla kısa devre yaşatma riskini de taşıyor.
“Toksik Erkeklik”: Nerede ve nasıl Kullanılıyor?
“Toksik erkeklik” kavramının başvurulan en popüler referansının bir psikoloji makalesi olduğunu not etmekle başlayalım. Ama kavram akademik olmayan mecralarda da dikkate değer bir yaygınlığa erişmiş durumda. Örneğin bu yazının yazıldığı zamanlarda yapılan bir Google taraması “toksik erkeklik” terimi için 6.810, “toksik erkek” terimi için ise 3.260 sonuç gösteriyor. Öne çıkan sonuçlar arasında Gazete Duvar’da yayınlanan bir sineması eleştirisi, bir blog sitesinde yayınlanan psikoloji makalesi ve akademik bir çalışmanın sonuçlarını haberleştiren bir Cumhuriyet haberi yer alıyor. 2018’de yayınlan bir T24 makalesi ise Oxford sözlüğünün aynı yıl yılın sözcüğü ilan ettiği ‘toksik’ kelimesine atfen genel bir toksik erkeklik eleştirisi getiriyor.
Kavramın bu popüler kullanımları erkekliği zehirli bir özellik olarak kodlayarak toplumsal havsalamıza kazıyor. Burada agresif bir kadın düşmanlığı ve homofobinin işaret edildiği bir erkeklik imgesi söz konusu. Bazı kullanımları eril saldırganlığın kriminal eşiklere ulaşabildiğine dahi işaret edebiliyor. Bu haliyle sağlıklı bir erkek oluşun karşıtı olarak patolojikleşmiş bir erkek grubundan söz edildiğini anlıyoruz. Toksik erkeklik, kıssadan hisse, olmaması gerekeni kısaca işaret etmek için çok kullanışlı bir kavram olarak eleştirmenlerin ihtiyacına yanıt veriyor.
Ne vaat ediyor?
Şüphesiz, feminist tahayyülün anaakım mecralarda böyle bir tartışma alanı kazanmasının bazı olanaklar sunduğunu teslim etmeliyiz. Ama bu kavram etrafındaki tartışmaların önemli sınırlılıkları da yok değil. En önemlisi, toksik erkeklik kavramı (istenmeyen) erkeklik temsillerini bireyselleştirerek resmediyor. “Toksik erkeklik” bu tahayyül içerisinde, olsa olsa, bir kişilik özelliği olarak tarif edilmiş oluyor. Böylece şiddet ve taciz gibi eril pratikleri bazı “eski kafalı” ve “sağlıksız” erkeklerin özelliği olarak işaretlemenin ötesine geçilmemiş oluyor. Bu türden bir erkeklik eleştirisi toplumsal cinsiyet temelli şiddetin, örneğin, iktidar ilişkileri ve işbölümü gibi eril imtiyazlarla ilişkisini ne yazık ki yakalayamamış oluyor.
Kavramın bu sınırlılıklarının temelinde birey fikri yatıyor. “Toksik erkeklik” bireysel bir özellik olarak kavrandığı ölçüde politik vaatlerinden de çok şey kaybediyor. Tam da bu yüzden feminizmin politik-teorik ufkunda kendine güçlü bir yer edinmeyen bu kavramın popüler alanlarda da yapabilecekleri oldukça sınırlı.