Amerika’da yayınlanan eşcinsel kültürü dergisi OUT, LGBT camiasında en etkili 100 isme yer verdiği son sayısında Barack Obama’yı “müttefik. Kahraman. İkon.” mottosuyla kapağına taşıdı ve ABD’nin LGBT camiası için en etkili ismi olarak duyurdu. Dergi kapağında bir ABD başkanının fotoğrafının yer almasının dahi başlı başına tarihi bir momente işaret ettiğini belirten dergi, bu seçimlerinde Obama başkanlığında Amerikan yönetiminin eşcinsel evliliğini anayasal bir hak olarak tanımasının çok etkili olduğunu özel olarak vurguluyor.
ABD tarihinin en çekici başkanlarından biri olarak ve pro-gay siyasal açılımlarıyla Obama’nın LGBT camiasının en önemli ‘müffetik’lerinden ve ‘kahraman’larından biri olması hiç yeni bir şey değil. Ama Obama’nın ‘gey ikonu’ mertebesine layık görülmesi yalnızca queer siyasetin bir dönüm noktasını değil, queer kültürün yeni bir aşamasını da haber veriyor. Bu nedenle, dünyadan gey ikonlarının kısacık tarihine hızlı bir bakış atarak ikonik figürlerin geçirdiği evrimler üzerine bir çift söz söylemek istiyorum.
‘Gey ikon’luğunun tarihi nereye dayanıyor? Bir nosyonun ortaya çıkış anını tanımlamak çok güç ama eşcinsel altkültürünün kentlerde ortaya çıkışına denk geldiğini iddia etmek herhalde yanlış olmaz. 20. yüzyılın ikinci yarısında birbirinden farklı çok sayıda popüler figürün geniş eşcinsel izleyici kitlesinin sevgisini kazanmaya başlamasına tanık olduk. Judy Garland, Marilyn Monroe, Gloria Gaynor, Barbra Streisand, Cher, vs.
Bu figürlerin ortak noktalarını tanımlamak oldukça güç. Ama ‘gey ikonu’ olarak sempati toplamalarının altında, en genel anlamıyla, iki farklı kadın imgesinin yattığını söylemek mümkün.
Birincisi, sahnede ya da ekranda hayranlık uyandırıcı güzellikleri ve gösterişlerine rağmen yaşam hikayeleri ve kadınlıklarının kamusal temsilleri itibariyle trajik yaşam öykülerine sahip olan, biraz hüzünlü ve melankolik kadınlık hallerini temsil ediyor olmaları. Burada Marilyn Monroe ve Judy Garland‘ın aşırı doz uyku ilacı alarak yaşamlarına son verdiklerini de hatırlatalım. Öyle görünüyor ki, gösterişli bir imgenin ardındaki hüzünlü yaşam öyküsü dönemin eşcinsel izleyicisinin bir tür özdeşleşim kurması için güçlü bir zemin sağlıyordu.
İkincisi, özellikle erkeklerle ilişkiler bağlamında güçlü, ayakları yere sağlam basan bir iradeyle kadınlığını kuran figürler ‘gey ikonu’ olarak sempati topluyordu. Hemen burada Gloria Gaynor‘ın ‘I will survive’ şarkısını hatırlayalım. Bu şarkının tüm zamanların gay anthem‘i olarak gördüğü itibar beraberinde Gloria Gaynor’a da gey ikonluğunu getirmeye yetti. (Gerçi, Gloria Gaynor daha yakın bir zamanda yaptığı homofobik açıklamalarla gey ikonluğunu hızla kaybetti.) Belki de, itibarsızlaştırılmış bir toplumsal grubun kaybedenlerle kurduğu özdeşleşim kadar, sahnede güçlü bir figürle özdeşleşim kurma arzusunu temsil ediyordu bu türden ikonlar.
Burada sayılanlardan çok daha fazla gey ikonu söz konusuyken, ‘gey ikon’luğunun çerçevesini böyle oluşturmak biraz haksızlık oluyor. Ama, her şeye rağmen, sözü fazla dolandırmadan bu zamanlara biraz daha yaklaşalım.
80’lerle başlayan yeni bir dönem gey ikonu fenomenine yeni bir soluk getirdi. Artık toplumsal yaşamda daha görünür, daha özgüvenli ve sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak daha güçlü bir camianın ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte (burada HIV/AIDS krizi için bir parantez açmak gerekli çünkü bu kolektif güçlenmenin yavaşladığı ve hatta gerilediği bir dönemi de içeriyor bu dönem) ‘gey ikon’ları da kabuk değiştirdi. ‘Gey ikonu’ olarak itibar görebilmenin yolu artık gey/lezbiyen izleyici kitlesiyle iletişim kurmayı gerektirir hale geldi. Kolektif olarak sesi daha güçlü ve onurlu çıkmaya başlayan bir camianın hayranlık beslediği bir figür olmak, öyle sadece görkemli bir sahne duruşu ve/ya sahne arkasında hüzünlü bir kadınlığı temsil etmekten geçmiyordu artık. Bu yeni dönemin habercilerinden Madonna’yı, ve örneğin Justify My Love videosunu özel olarak anmak gerek. Bu videosuyla hem farklı cinsel pratiklerin bir alegorisini sunmakla kalmıyordu; videosunun sonunda bir insanın aşkının bir başkasının onayına tabi olmasına açıktan isyan da ederek gey/lezbiyen izleyici kitlesini çok sağlam bir selam da çakıyordu. Bu yeni ‘gey ikonu’ temsilinin bugün dahi güncel örneğini teşkil eden Madonna gey/lezbiyen izleyicileriyle tutarlı bir şekilde iletişim kurmayı sürdürerek, belki de tüm zamanların ‘gey ikonu’ olarak anılmayı fazlasıyla hak ediyor.
2000’ler ‘gey ikonu’ formülasyonunun önemli ölçüde bu çerçeve içerisinde ama daha da çeşitlendiği bir dönem oldu. Madonna’nın yanında artık Kylie Minogue’u, Beyoncé’yi, Lady Gaga‘yı anar olduk. Cher hepten LGBT aktivisti oldu. Artık popüler kültürden erkek figürler de pro-gay çıkışlarıyla ‘gey ikonu’ olarak anılmaya başlandı. Justin Timberlake, David Beckham bunlardan yalnızca bazıları.
Yine aynı dönem, hem Kıta Avrupası’nda hem de Anglosakson dünyada queer cinselliklerin büyük bir hızla anaakımlaşmaya başladığı, görünürleştiği ve toplumsal kabulünün yaygınlaştığı bir evre haline geldi. Buna elbette ayrımcılık karşıtı ve evlilik eşitliğini sağlayan yasal reformlar eşlik etti. Bunun en güncel örneğini geçtiğimiz yaz tam da onur haftasına denk gelecek şekilde ABD’de evlilik eşitliği hakkının kabulü oluşturdu. Ve ABD eşcinsel evliliğinin yasal olarak tanındığı en yeni batı ülkesi olarak büyük bir coşku yarattı. Facebook’un başlattığı gökkuşağı bayrağının ülkemizde dahi yarattığı coşkunun elbette ABD’deki gelişmelerin bir yansıması olduğunu teslim etmek gerek.
Gey/lezbiyen görünürlüğünün ve yaşam tarzlarının toplumsal ifade alanının bu denli genişlemesi, bana öyle görünüyor ki, ‘gey ikonu’ nosyonunun nasıl bir evrim geçirdiğini anlamak için önemli ipuçları taşıyor. Popüler kültür figürlerinden mütevellit bir ‘gey ikonografisi’, tabiri caizse, kültürel alanın içerisinde sıkışmış bir hali resmediyor(du). Ancak, hem haklar bağlamında hem de kültürel tanınma itibariyle gey/lezbiyen yaşamının, en azından ileri kapitalist toplumlar bağlamında, ulaştığı evre ‘gey ikonu’nu da yalnızca bir kültürel imge olmanın ötesine taşıyıp artık siyasal bir figür haline getiriyor. ‘ikonlar’ gey/lezbiyen izleyiciyle kültürel bir alışveriş sağlamanın ötesine geçerek siyasal zeminde sağlanan bir ittifak biçimi halini alıyorlar belki de. Barack Obama’nın ‘müttefik’, ‘kahraman’ ve ‘ikon’ olarak OUT dergisinin kapağında temsil edilmesi, işte bu yeni dönemin habercisi olabilir.
Geri bildirim: Yanılmış bir Psikiyatr ve Oğlunun Sıradışı Portreleri: Charles ve Richard Socarides